Diyabet Hastalığı

Diyabet Nedir?

Diabetes Mellitus (DM), pankreasın yeterli insulin üretememesi veya vücudun ürettiği insülini etkili bir şekilde kullanamaması sonucu oluşan ömür boyu devam eden kronik ve insülin üreten hücrelerin azalması ile devam eden bir hastalıktır. Normal metabolizma da besinler, vücudun başlıca yakıtı olan glukoza (şeker) dönüşmek üzere bağırsaklarımızda parçalanırlar. Daha sonra bu glukoz bağırsaklardan kana geçer ve kandaki şeker düzeyi yükselmeye başlar. Sağlıklı bireylerde kana geçen glukoz pankreastan salgılanan insülin hormonu yardımıyla hücrelerin içine taşınır. Şayet insülin hormonu vücudumuzda olmazsa ya da etkisi bozulmuş ise şeker hücrenin içine taşınamayacağı için, glukoz kanda artarak şeker hastalığı dediğimiz kan şekeri yükselmesi (Hiperglisemi) gelişmiş olur. Bu kan şekeri yüksekliği sürekli olarak devam edecek olursa organlarımızda (sinir, göz, kalp, böbrek vs) zaman içerisinde ciddi bozukluklara neden olur.

Diyabetin Tarihçesi

Milattan önce iİkibin yıldan beri bazı yazıtlarda diyabetten bahsedilmektedir. Mısır’da Ebers papirüslerinde çok idrara çıkma  (poliüri) olarak bahsedilmektedir. Milattan sonra 2. yüzyılda Kapadokyalı Arateus bu hastalığın etin, kolların ve bacakların eriyerek kana geçmesine yol açtığını belirterek akıp boşalma anlamına gelen “diabetes” (1) kelimesini kullanmıştır.

İbni Sina (980-1037) ilk kez ayaklarda görülen “diyabetik gangreni” tanımlayarak şeker hastalığının sinirleri bozbileceğini ilk kez açıklamıştır. Paracellus (1493-1541) diyabetli hastalara açlık kürleri uygulamış, daha sonraki yıllarda da diyabet hastalığı ve tedavisi üzerinde çeşitli araştırmalar yapılmıştır.

Claude Bernard 1813-1878 yılları arasında hastalarda şeker yapımının arttığını ve merkezi sinir sisteminin bozulduğunu göstermiştir. 1921 yılından itibaren diyabet tedavisinde Frederick Banting ve Charles Best’in bulduğu insülin kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra ağızdan şeker ayarını düzenleyen ilaçlar keşfedilmiş ve ilerleyen yıllarda da çok daha yeni ve yararlı katkılar sağlanmıştır. Diabetes Mellitusun oluşumunu ve hastalık ilerlerken yararttığı yan etkileri aydınlatmaya yönelik araştırmalar ve tedavisi ile ilgili çalışmalar devam etmektedir. Bu aşamada en önemli keşif insülinin insanlık yararına sunulması olmuştur. İnsülin kullanıma girinceye kadar tip 1 diyabetlilerin tamamı ketoasidoz komasından kaybedilirken, bu gün bu oran %1’ler civarına inmiştir.

Son yıllarda insanda insülin salınım ve etki fizyolojisini daha iyi taklit etmeye dönük ilaç tedavileri ve insülin pompa tedavileri de kullanım alanına girmiştir.

Gizli Şeker (Prediyabet)

Normal glukoz toleransı üst sınırı ile aşikar diyabet arasındaki süreç “prediyabetik dönem” olarak adlandırılır.

Bu süreçte glukoz metabolizmasının ara bozuklukları olan “Bozulmuş Açlık Glukozu” (BAG: aclık kan glukozunun 100-125 mg/dl olması) ve “Bozulmuş Glukoz Toleransı” (BGT: Oral glukoz tolerans testinde 2.saat kan glukozunun 140-199 mg/dl olması) yer alır. Bu surecteki kişiler “prediyabetik” olarak kabul edilmektedirler

Erken metabolik değişiklikleri oluşturan BAG ve BGTden diyabete geçiş çoğu kez yıllar sürebilir. Çalışmalar, prediyabetik kişide izole BAG bulunması halinde takip eden 10 yıl içinde diyabet gelişme riskinin %10-15; izole BGT bulunması halinde ise riskin %35 düzeyinde olduğunu gostermektedir.  Gizli diyabetin en önemli özelliği bu evrede de kalp-damar hastalıkları riskinin artmış olmasıdır. Her ne kadar kalp-damar hastalıklarındaki artış riski tip 2 diyabetliler kadar değilsede yine de önemsenmesi gerekir. Son yıllarda gizli diyabet tanısı alan bireylerde diyabet gelişme riski ve potansiyeli olanlarında ilaç tedavileri ile tedavi edilmeleri hususnda bir eğilim vardır. Bu evredeki hastaların yaşam biçimi değişikliğiyle uzun yıllar diyabetlerini geciktirebilecekleri hususunda hekimleri ile yakın bilgi alışverişinde bulunmaları gerekir. Bu hastalığı tanımlanan bireylerin sık sık kan şekerlerini kontrol ettirmeleri gerekir.

About the Author: admin